VELİ ESKİİLİ

                                                                                                            VELİ YAŞIYOR

  TEK-DER’in, DEV-GENÇ’in, DEVRİMCİ YOL’un tepeden tırnağa korkusuzluk ve cesaret sembolü KARA VELİ’si, Çorum’un, Antalya’nın, FATİH’i, Adana’nın ALİ YAVUZ’u, KIVIRCIK ALİ’si

  • 19 Ocak 1981 soğuk bir kış günü. Kendi halkına karşı savaş açan 12 Eylül askeri faşizmin kanlı günlerinden biri. Çarmuzlu karakolundaki, polisler korku ve tedirginlik içinde geleni gideni durdurup kimlik sormaktadırlar. Tam o sırada kadife pantolonlu, balıkçı yaka kazaklı, siyah paltolu, mekap ayakkabılı dal gibi birini iti yarı bir polis korkuyla çatallaşan sesiyle:

“Dur” diye bağırır.

Paltolu genç aceleyle sağına soluna göz atar. Bulunduğu yerin kahredici durumunu fark edince belindeki silahına davranır. Hayatı ona kötü bir oyun oynar silah tutukluk yapar. Aynı anda karakoldan doğru ardı arkası kesilmeyen mermiler yağmaya başlar. Kısa süre de paltolu genç ellindeki on dörtlü tabancasıyla sessiz ve soluksuz, boylu boyunca yola uzanınca, silah sesleri de kesilir. Ertesi günkü gazeteler;

 “Çarmuzlu karakolu önünde dur ihtarına uymayan Seyit Ali Taşlan adında bir genç öldürüldü.” diye yazar. Katiller kısa süre de kimliğin sahte olduğunu anlayınca, Malatya’nın mahallelerinde köylerinde sorup soruşturarak meçhul gencin kim olduğunu öğrenme derdine düşerler. Ne var ki bu kadar kolay değildir.

Epey bir süre hiçbir ilerleme kaydedemezler. Bunu ancak çok sonraları Malatyalı devrimcilerin astıkları bir pankarttan öğrenirler. Günlerdir kimliğini bir türlü çözemedikleri meçhul kişi 07.04.1955 Konya Ereğli doğumlu Veli Eskiili’dir.  

Veli Eskiili, çevresinde saygın bir esnaf olarak bilinen Cahit amcamızla ev kadını olan Ülkü teyzemizin üç çocuğunun en büyüğü olarak Konya Ereğli’de dünyaya gelmişti. Güle oynaya geçip giden ilkokul, ortaokul yıllarının ardından Sanat Enstitüsüne yazılır. Tam o sıralar memleket meseleleri de zihnini meşgul etmeye başlar. Eve sürekli günlük gazete gelmesinden dolayı ülkede olup bitenleri günü gününe tabip eder. Bununla da yetinmez ders kitaplarının dışına çıkarak büyük bir dikkat ve titizlikle bıkıp usanmadan eline geçirdiği sol kitapları okuyup notlar alır. Okudukça da daha bilinçli ve kararlı bir devrimci olma yolunda kalıcı temeller atar. Zaman geçtikçe yakın çevresine ve arkadaşlarına açılır. Okuyup öğrendiği bu heyecan verici düşünceleri kendinde saklamak yerine arkadaşlarına coşkuyla anlatır, onları da etkiler. Durmadan çevresi genişler.

Evresi o kadar genişler ki sonunda neredeyse yanından hiç ayırmadığı en yakın arkadaşı Mahmut ile birlikte okulda devrimci çalışmalar sürdürmeye başlarlar. Grup halinde önemli gördükleri konuları okuyup kendi aralarında tartışırlar. Daha o günlerde Veli’nin zihninde yer eder pratik faaliyetlerin önemi. Okulun duvarlarına devrimci sloganlar yazarlar.

Kısa sürede faşist öğrencilerin gözüne batınca onlarda boş durmazlar. Onlarda yazılar yazarlar. Sık sık da Veli’ye gözdağı vererek daha olmadı önünü kesip tehdit ederek engellemeye kalkışırlar. Ne var ki bu tehditler hiç bir işe yaramaz. Çünkü Veli daha o yıllarda bile siyasi konular da oldukça samimi ve ciddidir, tavizsiz davranır. Sonraki aylarda okuldaki çalışmaların yanında mahalle arkadaşlarıyla birlikte akşamları evin bir bölümünde toplanıp eğitim çalışmaları düzenler, aralarında uzun uzun tartışırlar.
Bu toplantılar ve eğitim çalışmaları sürerken bir dernek eksikliği ortaya çıkınca kısa sürede örgütlenip Halkevi açarlar. 0, yine en öndedir. Hatta Cahit Amca’nın da rızasıyla evin bir bölümü Ereğli Halkevi olur.

Artık Devrimci faaliyetler bütün günlerini almaya başlamıştır. Sonun da öyle olur ki kardeşinin ağlayıp sızlanmalarına rağmen mobiletinin arkasına atıp evin etrafında bir tur atmak için bile zaman bulamaz. Kardeşine kulaklarını tıkar. Pazar günleri Cahit Amca’nın ayakkabı dükkânını açmaktan ise asla vazgeçmez. Hatta özellikle tatil günlerinde Cahit Amcanın evde kaldığı zamanlarda dükkânı açıp gün boyu ayakkabı satıp esnaflık yapmaktan müthiş zevk almakta mutlu olmaktadır. Annesinin yaptığı patlıcan turşuları ise onu mutlu eden bir başka şeydir.

Okulu bitirip baba ocağından ayrıldığı zaman Ereğli de öğrendikleri onun hayatının sonraki bölümü için sağlam bir temel oluşturmuştu. Daha kolay iş bulacağını umut ederek önce İstanbul’un yolunu tuttu. Bir süre Bitlis Öğrenci Yurdunda kalarak bir fabrika da işçi olarak çalışmaya başladı. Çalışırken bir taraftan da üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Sınavda Yüksek Teknik Öğretmen okulunu kazanınca İstanbul macerası da kısa süre içinde sona ermişti.

Sonradan Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi olan Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Beşevler’de bulunmaktadır ne yazık ki faşist işgal altındadır. Devrimci demokrat öğrenciler ise sürekli saldırı ve tehdit altında okula gidip gelmektedirler.

Veli okula geldiği yıl devrimci demokrat öğrencilerde örgütlenmeye ve faşist işgalin kırılması için kararlı bir mücadele başlamışlardı. Veli’nin, ön saflarda yerini aldığı Tek-Der öncülüğünde süren bu mücadele öylesine fedakârlıklarla dolu ve öylesine cesaretle sürdürülmektedir ki kısa sürede sadece Ankara’da değil bütün ülkede sevgi ve saygıyla anlatılır olmuştu.

 

Veli yürekten bağlandığı bir davanın pratik faaliyetlerinde, tereddüt etmeyen yiğit ve atak yapısıyla kısa sürede Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’nda ve Beşevler’de polis ve faşistler tarafından tanınan ve bilinen biri olunca Dev-Genç’in kuruluş çalışmalarına katılmak üzere okuldan dolayısıyla Tek-Der’den ayrıldı. Artık o Dev-Genç kurucu üyesi olarak Ankara’daki Devrimci Gençlik faaliyetlerini yönlendirenlerden biridir.

İktidarda ise Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Milli Selamet Partisinin kurdukları Süleyman Demirel başkanlığındaki Milliyetçi Cephe(MC) hükümeti vardır. MC hükümeti daha çok devrimci demokratlara aydınlara yurtseverlere ve bütünüyle yoksul halka karşı bir saldırı organizasyonu gibidir. Hatta bu faşist saldırılar her geçen gün artarak devam etmektedir. Okulları komando kampları haline dönüştürmek istediklerinden Devrimciler için can güvenliği önemli bir sorun olmuştur. Devrimciler ancak kendi can güvenliklerini kendileri sağlayarak okullarına gidebilmektedirler.

Veli o günlerde bir başka okulun devrimcilerini koruma görevini sürdürürken silahıyla yakalanınca bir süre Ankara Merkez kapalı ceza evinde yatmak zorunda kaldı. Kısa sürede acemiliğini atlatıp mahpusluk günlerini en iyi şekilde değerlendirerek dışarı çıkınca, hemen Çorum’a gönderildi.

Daha sonradan anlaşılacağı gibi Çorum o günlerde Alevi suni çatışması çıkartılması ve provokasyonlar düzenlenmesi için Askeri faşist bir darbe tezgâhlamak peşindeki CIA’nın kontrgerillanın ve sivil faşistlerin üzerinde durdukları önemli yerlerden biriydi.

Devrimciler, demokratlar, faşist olmayan kim var kim yoksa hepsi onların hedefindeydi. Hemen her gün saldırılar düzenliyor provokasyonlar tertipliyorlardı. İşte o saldırıların birinde Veli, girdiği çatışma sonrasında yine tanınır, bilinir duruma gelince Çorum’dan da ayrılmak zorunda kaldı.

Yalnız kısa süre içinde de olsa çok değerli izler bırakmıştı. Hem faşizme karşı kararlı bir direniş mücadelesinin sürdürülmesi yönünden hem de moral yönünden oldukça olumlu ve önemli bir görevi yerine getirerek Ankara’ya dönmüştü.
Onun Ankara’ya döndüğü sıralarda faşist güçler bütün ülkeyi teslim alma çabasına girmişlerdi. Buna karşılık
devrimciler de büyük bir gayret ve cesaretle, inanılması mümkün olmayan bir fedakârlıkla bu saldırılara karşı kararlı bir direniş mücadelesi veriyorlardı. Dolayısıyla Veli’nin Ankara’ya gelmesiyle ayrılması bir oldu. Bu defa yolu Akdeniz’e, Antalya’ya doğruydu. Fakat Antalya’da ki devrimci mücadelenin Fatih’ini orada kötü bir sürpriz bekliyordu. 

Bir kaza sonucu başından yaralandı. Sahte kimlikle tedavi olmasına rağmen felç olma riski devam ettiği için Veli bir anda sağlık derdine düştü. 0 andan itibaren de artık onun için sağlığı ön plandadır. Başındaki yaranın acısından daha çok, felç olma riskinin yüreğinde yarattığı acı ve korku her geçen gün arttıkça artıyordu. Buna bir de yüreğine yapışan devrimci mücadeleye dönme isteği de eklenince Veli bıkıp usanmadan sürekli eksersizler yapmaya başladı. Çok geçmeden bu gayretleri sonuç vermişti, tutmayan kolu iyileşmiş, konuşması da normale dönmüştü. Ne var ki Beşevler’in hızlı koşucusu önceleri pek ciddiye almıyordu ama henüz o eski günlerinden çok çok uzaktı. Ne zaman ki aradan bir süre geçip, eski günleri gözünün önünden akıp gitmeye başlayıp yüreğindeki sızılarda kendini hissettirdi, işte o zaman işin şakası olmadığını anlamıştı.

Yine kararlılığı ve inatçılığı sayesinde başladığı tedavi süreci çok geçmeden olumlu sonuçlanınca içini titreten, zihnini ve yüreğini yaralayan durumdan da kurtuldu.

Faşist terör ise hız kesmek bir yana, acımasızca devam etmektedir. Ülke bir baştan bir başa, “Our boysların” istedikleri gibi darbe koşullarının yaratılması için, “sağ sol çatışması” palavralarıyla kan gölüne dönmüştür.

Veli iyileşmişti Adana’ya gönderildi. Artık Adana’nın “Ali Yavuz’u” ya da “Kıvırcık Ali’sidir.” Okullarda, iş yerlerinde, fabrikalarda, köylerde, mahallelerde kısacası Adana’nın hemen her tarafında önemli ölçüde artmış olan faşist terör onun gelmesiyle birlikte kısa sürede önemli ölçüde gerilemişti. Tarihler 1 Şubat 1978’i gösterirken Veli insanı güldüren komikliklerle dolu basit bir şekilde, yakalandı. Uzun işkencelerden geçmesine rağmen kimliğini başarıyla sakladı. Hatta çok bilinmesine rağmen Kıvırcık Ali olduğunu bile kabul etmemişti. Ama bu bir şeyi değiştirmiyordu ikinci defa mahpusun yolunu tutuyordu, fakat bu defa farlı bir kimlikle. Ali Yavuz olarak mahpusta yatacak ve yargılanacaktı. Şimdi soğuk duvarların acemisi de değildir, kısa sürede uyum sağlar. Fakat yine aklı fikri dışarıdadır. İki yıl kadar mahpusta kaldığı süre içinde, bütün günlerini kaçma planları yapmakla geçirmişti.

Sonun da yine örgütçülüğü sayesinde ve pek çok tehlikeyi göze
alarak emeline ulaşmıştı.1980 başlarında bu gün bile bilinmeyen bir yolla kaçmayı başardı.

Veli yeniden özgürlüğüne kavuştuğunda ise dışarısı çok değişmiştir. Ülkeyi hızla askeri faşist bir cuntaya götürmek isteyenlerin estirdiği faşist terör ve provokasyonlar sonucunda önemli başarılar elde
etmişlerdir. Maraş’ta çoluk, çocuk, yaşlı, kadın, erkek
ayrımı gözetilmeksizin onlarca insan korkunç bir
vahşetle katledilmiştir. İstanbul üniversitesinde, Balgat ta, Piyangotepe de faşist katliamlar tertiplenmiş bunun sonucu olarak ta pek çok ilde sıkıyönetim ilan edilmiştir. Ama ne var ki sıkıyönetime rağmen Emperyalizmin ‘our boysları!” resmi ve sivil faşist güçler, hiç hız kesmeden sağda, solda yeni tertipler peşinde koşturuyor, devrimci demokratlara, ilerici, aydınlara ve yoksul halka karşı tek taraflı bir iç savaş sürdürüyorlardı.  Sadece kötülük ve şeytanlık düşünen beyinleri, gerici safsata ve saçmalıklarla dolu hayvani özellikler taşıyordu. Hatta denilebilir ki bütün davranışları ve acımasızlıkları tamamen CIA nin kamplarında eğitim görmüşlerin kontrgerilla yöntemleriydi.

Öteden beri halk düşmanları için kötü bir örnek olarak göze batan, kardeşçe yaşamın küçük bir örneği olan Fatsa’yı bile gözlerine kestirmişlerdi.  Aleni olarak büyük bir kin ve öfke duyduklarını ilan etmekten hiç çekinmedikleri gibi kısa sürede, bütün izlerini silip yok edeceklerini tepinerek avaz avaz bağırıyorlardı. Buna karşılık devrimciler de inanılmaz bir cesaret ve fedakârlıkla büyük ve onurlu bir direniş mücadelesi sürdürüyorlardı.

Veli önce Ankara’ya oradan da Ahmet olarak Malatya’ya gönderildi. Orada da faşizme karşı direniş mücadelesinde kararlı ve militan kişiliğiyle kısa sürede Malatyalı devrimciler arasında cesaret ve moral kaynağı olmuştu.

Kara kıştı,12 Eylül cuntasının kanlı ve karanlık günlerinden biriydi. Çarmuz’lu karakolunun önünden geçerken gürültülü bir ses:

“Dur!” diye bağırdı. Veli silahına davrandı ama siper alınacak bir yer yoktu. Üstelik hayat ona kötü bir oyun oynadı. Silahı da tutukluk yaptı. Aynı anda ölüm makineleri kan kustu. Tellerdeki bütün kuşlar korkuyla kanatlanıp, masmavi gökyüzünün derinliklerinde kayboldular, bir daha da
dönmediler. Kıyıcılar verdikleri emre uymayan siyah paltolu, kadife pantolonlu, balıkçı yaka kazaklı,  TEK-DER’İN, DEV-GENÇ’İN, DEVRİMCİ YOL’ UN korkusuzluk ve cesaret sembolü KARA VELİ’SİNİ, Çorum’un, Antalya’nın FATİH’İNİ, Malatya’nın AHMET’İNİ, Adana’nın ALİ YAVUZ’UNU VE KIVIRCIK ALİ’SİNİ acımasızca katletmişlerdi.

Faşizme karşı sürdürdüğümüz direniş mücadelesinde ölümün bile üstüne üstüne yürüyerek gösterdiği büyük kararlılığını ve fedakârlığını, cuntacı zalimler karşısında bile adını söylemeyen saygın direnişini aklımıza ve yüreğimize kazıdık unutmayacağız.

                                                                ÖZLEM VE SEVGİYLE ANIYORUZ!....

                                                          

                             

 

 


Yazdır